Günce

Günce
SAVAŞA KARŞI OL!

1 Haziran 2007 Cuma

Asker Ağabey

Kasvetli bir sabah. Hava bulutlu ,normalde olması gereken gün ışığının yarısı bile yok. Çarşı iznimizi kullanacağız. Bu moralimi düzeltiyor. Kışladaki insanlardan farklı yüz ve yaklaşımlar görebileceğiz.
Önce bir güzel kahvaltı yapmalı. Kışla kahvaltısından farklı olsun. Yumurta lop pişmiş ve soğuk değilde yağ içinde sahanda olsun . Bugün ekmekleri de kızarttıracağım. Otlu peynir de yiyeceğim. Bir de, geçen sefer param yetmemişti Van çöreği yiyeceğim. Hele ballı kaymak yanına da sıcak bir parça çörek….
Van’nın meşhur kahvaltı sokağına indim saat 10 gibi , oturdum hemen çayımı nevaleleri söyledim. Önce bankaya uğramış para gelip gelmediğine bakmıştım. Henüz gelmemiş. Olsun cebimde ki para haftasonu yeter, dedim kendi kendime. Zaten kışlaya döndükten sonra bir dahaki hafta sonuna kadar arkadaşlardan idare edebilirim diye düşünüp rahatlattım kendimi. Tam bu sırada çayım geldi . Oh şapsız çay mis gibi kokuyor. Ağzıma aldım şekilsiz şekerlerden birini ; bunu yapmayı da burada öğrendim. Kıtlama, hafif ıslatıyorsun ağzında şekeri , yumuşayınca bir parçasını çayla birlikte yutuyorsun. Sonra bal ve kaymağa çalıyorsun çöreği çayla” oh be “ dedirtiyor insana.
Karnımı doyurdum son çayımı da gazeteme göz gezdirirken içtim. Kalktım kasaya yiyip içtiklerimin parasını ödemeye gittim. Kasaya gelen garson asker ağabey senin hesap ödendi dedi. Ben şaşkın kim ödedi hesabımı, diye sorduğumda senin iki masa arkanda oturan bir ağabey ödedi dedi. ’Sol arkamda oturan bıyıklı olan mı?’,’Yok tam arkandaki masada oturan şalvarlı poşulu öteki abi.’ dedi. Kimdi beni nerden tanırdı ki. Biri hiç tanımadığı birine neden böyle bir şey yapsın ki? Ankara’da böyle bir şeyin olma olasılığı nedir ki ? Soruları kafamda düşünüp durdum . Akşam ranzamda bu olayı düşünerek huzurlu bir uyku çektim.
Askerlik bitti. Ankara ‘ya döndüm.İşe başladım. Evlendim. Yaşam sürüyor. İki çocuğum oldu.
Bir gün kent dışına çıkmam gerekti. Gittiğim kentte sabah iş için buluşma saati gelene kadar bir pastanede oturup hem gazete okuyup hem de kahvaltı edeyim istedim. Kahvaltımı etmiş gazetemi okumaya dalmışken iki asker girdi. Acele acele oturup poğaça ve çay söylediler. Hızlı hızlı konuşuyorlardı . Kışlaya gelen poğaçaların hem sıcak olmadığını hem de böyle lezzetli olmadığını anlatıyorlardı. ( Bu ülkenin insanları hem askerini çok sevdiğini söyleyip hem de nasıl oluyor da taze ve lezzetli poğaçayı esirgiyorlar onlardan ? Sorusu geçiyor aklımdan.) Komutanları kente nevale almaya göndermiş bunları. Bunlar da hızla alışverişi yapıp kalan sürede kendilerine kahvaltı ısmarlamışlar. Onlar son çaylarını içerken benim buluşma vaktim gelmişti. Kalktım, kasaya yürüdüm garson da benimle geldi. Hesabımı çıkardı garsona asker ağabeylerin hesabınıda çıkarmasını söyledim. Ekledi benim hesaba ödedim , çıkarken birbirlerine sigara ikram edip son çaylarını içiyorlardı. Ben de buluşma noktama doğru hızla yürürken bana bu alışkanlığı bir öteki abinin öğrettiğini düşündüm.

Okuduğunuz bu öykü gerçektir. Sadece Van çöreği , ballı kaymak , sıcak poğaça yani kısacası iki , asker hesabını ödeme olayı dışında kişiler kurumlar ve kurgular kurmacadır. Ülkemizin doğusunda başlayan bu asker ağabeyin hesabını ödeme eylemi hala devam etmektedir. Batıdan doğuya giden asker ağabeyler doğudan bu alışkanlığı öğrenip batıya yaymaktadırlar. İyiliği karşılık beklemeden yapan nadir ailelerden birinin babası olan , sayın Baki Saygılıya bu öyküyü benimle paylaştığı için çok teşekkür ederim. Yaşam paylaştıkça güzelleşiyor.

DEVRİM

Hiç yorum yok: