Günce

Günce
SAVAŞA KARŞI OL!

28 Ocak 2008 Pazartesi

HAYATIN GETİRİLERİNE FELSEFE İLE CEVAP VERMEK

Epiküros, “ insani acıları gidermede işe yaramayan bir felsefenin boş ve gereksiz olduğunu” söylemişti. Bu tespit felsefenin pratik değerini vurgulayan onu fildişi kulesinden aşağı, insanların ve yaşamların yanına indiren bir yaklaşımı ifade eder. Gerçekten de felsefenin pratik değeri, yaşamsal sıkıntıları görmemizde ,anlamamızda ve onları bizler için anlaşılır hale dönüştürmemizde anlam buluyor. Bu dünyada beni en çok korkutan ve dolayısıyla da kızdıran şeyler, anlayamadığım ya da mantıklı bir açıklama getiremediğim şeylerdir. Akla sığınmak, yaşamın getirdiği abuklukları, tuhaf acıları mantıklı bir zemine taşımak , her şeyden önemlisi olanların neden olduğu konusunda anlamlı açıklamalar üretebilmek, onlarla başa çıkmada doğaüstü varlıklara sığınmaktan çok daha gerçekçi ve anlamlı olabilir. Ancak yaşadıklarına eleştirel bir gözle bakabilen bir akıl kendi kendini onarabilir, kabulünden yola çıkıp bunu yaşama felsefesi haline getiren bir insan için baş etmek, kendinden başka şeylere sığınmadan, sığınma ihtiyacı duymadan yaşamak anlamına gelir. Ki bu da az şey değildir hani...
Hayatın getirilerine felsefeyle cevap vermek, insanı yaşamdan koparan kendi kafasının kalabalığına kapatan bir duruş değildir. Bu aynı zamanda, elinde bir felsefi kılavuz taşıyıp başka hayatları, başka kafaları yönlendirme çabası da değildir. Sadece tekil'in hayatla ilişkisinde ortaya çıkan, sadece ve sadece öznel yaşantılara anlam verirken algı alanını mantıksal temellere dayandırma önerisidir. Özne kendi yolunu çizerken ötekini bu yola itme kaygısı duyar ya da duymaz; ki böyle bir kaygı taşıyorsa işi oldukça zor demektir..Hayatın getirilerine felsefeyle cevap vermek, hayatın getirilerine din ile cevap vermek ya da hayatın getirilerine futbolla cevap vermek gibi bir seçenektir. Seçimim benden başkasını bağlamaz, ötekinin ben'i anlamasından çok ben'in ben'i anlaması öne çıkar. Ben'i anlamada felsefe seçeneği orada durur...

Tüm yaşamı, duyumsama ile hissetme arasına sıkışmış; yaşamda bir de düşünme öğesi olduğunun farkına varamamış ya da varsa da bu farkındalığı umursamamış bireylerin, hayatın getirilerine felsefe ile cevap vermek seçeneğini anlamsız bulmalarında şaşılası bir durum yoktur aslında. Onlar için felsefe soyut, lise müfredatında yer alan ve bir eğitim dönemi boyunca katlanılması gereken bir dersten başka anlam taşımamıştır ve ötesi de onları ilgilendirmemiştir. Sıkıntıyı atmak için din, futbol ve hatta magazin programları ile dizilere sığınmaktan başka çaresi olmayan bu akıl, giderek ucubeleşmekte; düşünme ve akla sığınma seçeneğini göz ardı etmenin cezasını birey olmaktan çıkıp, sürünün basit üyelerinden birine dönüşmekten kurtulamamakla ödemektedir.

Oysa felsefenin yaşamın her alanı ya da yaşamda karşılaşılabilecek her olay için söyleyecek bir sözü ve bir çözüm önerisi olmuştur. Evet, cevaplar biraz karışık olsa da ya da aynı soruya birden çok cevap üretilmiş olsa da,bu zahmete değer. Daha akılcı, daha insani bir yaşam için bu sıkıntıyı göze alabilenlerdir ki, ucubeleşmenin sınırlarını aşacak, yeniden “insan” olabilmenin sınırlarını zorlayabileceklerdir. Tüm cüretkarlığı ile işte orada duruyor tüm bir felsefe tarihi; inanılmaz bir konukseverlikle kendine yönelecek cüretkar insanları bekleyerek. Hadi bakalım buyurun…

Figen