Günce

Günce
SAVAŞA KARŞI OL!

22 Ağustos 2007 Çarşamba

MATEMATİK ÖĞRETİMİNE BİRDE BURDAN BAKALIM

Evet itiraf ediyorum: Matematik derslerinde bazı konuları anlatmaktan ben de zevk almıyorum. Matematik değil, mekanik yaptığımı düşünüyorum. Bu konular özellikle yaşam içindeki karşılıklarını anlattığımda anlaşılmayacağını bildiğim konular. Bu nedenini ise size bir yaşanmışlıkla anlatabilirim .

İki yıl önce lise 2 gruplarımdan birine İkinci Dereceden Fonksiyonların Grafiklerini anlatıyordum; şöyle bir örnek verdim “Arkadaşlar fonksiyonun çizdiği grafik özel bir eğridir ve tüm ikinci dereceden fonksiyonlar aynı biçimdedir. Bu grafiğe özel olarak PARABOL ismini veririz. Bu biçimi yaşamda görürüz aslında, ama biz bu konuyu öğrenene kadar fark etmeyiz . Bu yüzdendir ki , matematiğin konularına saçma demek için acele etmeyin. Nerde görürüz PARABOL şeklini?” diye sordum, bir süre bekledim ,cevaplayan olmayınca biraz ipucu verdim. İstanbul’un simgelerinden birinde vardır, deyince birkaç cevap geldi. Her zamanki gibi atanlar tutanlar ve gerçekten düşünüp yaklaşmaya çalışanlar oldu. ” İstanbul Boğaz Köprüsünün çelik halatlarının duruşunu düşünün bakalım!” dedim. Haaa! sesleri yükseldi sınıftan. Bunun nedenini açıklayabilmek için, mekanik rezonans denen bir etkiden bahsettim ve ” Mühendisler yaptıkları hesaplamalarda eğer halatlar parabol şekilde olursa hem denge hem bu rezonans sorununu çözebileceklerini düşündüler.Doğal olarak sonra yapılan hesap ve modellemeler sonunda bu halatların şeklinin PARABOL denklemi ile çözümlendiğini gördüler ve uyguladılar.”diyerek sözlerime son verdim. Aslında olay bundan sonra başlıyor.Bir öğrencim bunu okuldaki öğretmenine anlatmış ve öğretmeni şöyle karşılık vermiş “Olur mu öyle şey uçmuşsunuz siz!”
Öğrencim bunu gelip anlattı bana doğaldır ki hayal kırıklığı yaşamış önemsememesini söyledim.
Matematik dersinde anlattığınız konuların yaşamdaki karşılıkları anlatıldığında ders öğrenciler tarafından daha bir ilgi ile dinleniyor ve anlaşılıyor. Matematik soyut bir yapıya sahip zaten , kafasında onca işlemlerin bir sonuca bağlanıp kullanıldığını görmek öğrencinin matematiğe ilgisini artırıyor.
Matematik yığınsal bir derstir. Çalışmalar ve planlar buna göre yapılmalıdır. Özellikle ÖSS –OKS na hazırlanılıyorsa bu dikkate alınarak hazırlanmalıdır ders programları. Ders programları 1. ve 2. kısım konuları arasında geçişlere müsait olmalıdır. Öğretmen sadece tahtada bir aktaran konumunda olmamalıdır . Alaca Karınca’da ders anlatırken uyguladığımız bir yöntem vardır .Öğrenciyi soru çözümünün içine katarak (ÇİK) soruyu çözmek.Bu yöntemi uygulayabilmek için önceden hazırlanmış ders notlarını kullanırız. Okuma –dinleme eylemlerini birlikte gerçekleştiririz. Bu öğrenmeyi pekiştiren bir eylemdir. Önce kurallar okunur birlikte ve tartışılır , ek açıklamalar verilir. Sonra konu ile ilgili örneği önce öğrencinin çözmesi için zaman tanınır, sonra örnek tahtada çözülür. Önce öğrenci kendi başına mücadele eder soruyla ki çözüme dahil olsun. Eğer bu süreci yaşamadan siz tahtaya yazıp çözümü yazarsanız öğrenci film seyreder gibi izler ve bittiğinde salondan çıkıp gider. Oysa bu anlatılanlar 10 aylık uzun ve yorucu bir süreç sonunda sınavda hatırlanıp uygulanmalıdır. Düşünsenize filmleri seyrettikten sonra kaç sahnesi aklınızda kalıyor. Ama filmde bir rolünüz olursa , bu film aklınızdan hiç çıkar mı? Alaca Karınca da derslerde sürekli öğrencilerin rol alması özgün uygulamalarla sağlanır. Başka türlü öğrencilerin alacağı puanların artması çok zordur. Öğrenci dersi dinler ve kendisine ders sonunda ,hemen tekrar yapması için her konu ile ilgili belli bir süre verilir. Bu süre sonunda derste işlenen konu paralelinde tekrar ödevi verilir. Bu öğrencinin eve gittiğinde tekrarı yapmadığı tecrübe ile sabitlendiği için ve aktarılan bilginin %80 i unutulmasını engellemek için yapılan bir uygulamadır. Küçükmüş gibi görülen ama öğrenmede önemli etkisi olan bir diğer uygulama da, öğrencinin yapamadığı soruları çözmektir. Fakat bu yapamamak ile yapmamak tanımı ortaya konulduktan sonra uygulamaya geçirilen bir yöntemdir. Öğrencinin kalem oynatmadığı sorunun çözümü yapılmaz. Eğer öğrencinin soruya kalem oynatamaması, o konuyu anlamamasından kaynaklanıyor ise , önce konu özetlenir ve yine önce kendisinin çözmesi beklenir sonra müdahale edilir. Eğer öğrenci kalem oynatmış ve sonucu bulamamış ya da yanlış sonuç bulmuş ise, çözümü öğretmenden isteme hakkına sahip olduğunu bilir. Biz de çözümümüzü yapar ve sonra çözümü anlayıp anlamadığını sorarız; eğer anlamışsa sileriz çözümü bir de kendisinin yapmasını isteriz. Bu yöntemle vakit kaybettiğimizi ,daha çok soru çözmemiz gerektiği eleştirisinde bulunan öğrenci, çözümü yaptıktan sonra ne yapmak istediğimizi anlar. Bu süreçte öncelikle konuyu kavarama önemlidir. Öğrenci eğer bir konuyu zihninde oturtmadan sürekli soru çözer ise çözemediklerini siz çözdüğünüzde öğrenci izler ve filmden aklında hiçbir şey kalmadan salondan çıkıp gider. Öğrenciyi oyunculuğa teşvik etmeden böyle bir sınavda sonuca ulaşmak mümkün değildir. Eğer bu yapılmazsa sonuçta başarısız olan öğrenci çalışıp yapamadığını ve kapasitesinin bu kadar olduğunu kabullenip kaybeden bir genç olarak yaşama atılır. Kapasite her zaman uygun yöntem ve uygulamalarla artırılacak bir durumdur ve öğrencilerin başarısızlıkta en çok sığındığı savunma mekanizmalarından biridir. Savunma mekanizmalarından ne kadar uzaklaşırsak sınavda başarıya o kadar yaklaşırız.Kolaylıklar diliyorum….

Devrim Melekoğlu

Matematik öğretmeni

Alaca Karınca Dershane